19 Ekim 2011 Çarşamba

mesajını sabaha karşı okudum. çok dağınıktı zihnim sonra yanıtlarım deyip kapattım uyudum. şimdi tekrar okudum. püripaktı sabah fakat yine dağınık zihnim. demek ki seni okurken dağıldım. yine de yazmam gereken mailleri beklemeye aldım çünkü bu mektup, onlar değil.
tanıştığımıza memnun oldum u.- tanıştık mı? evet çoğunlukla. anlamış mıydım? nickini gördüğüm an gülümsemiştim. ... halen giyiyor olabilirsin ama ... da alabildin mi? cebinde tut. ... sonra senin paltondan çıkan birkaç insan vardır umuduyla yazmaya devam ettim, var.... az. fakat okurken keyf aldığım insanların çok olmasını bekleyemeyiz. ...yla dostluğunuz özenilesi benim rakıyı ritüele dönüştürdüğümüz bir dostum yok belki babam biraz, biraz bülbül anneanne, agah dede. 300 yaşında insanlarla rakı içmek de zevkli ama şiirden konuşulmuyor.
çoğunlukla yemeği tek başıma yerim, rakımı tek başıma içerim, sinemaya yalnız giderim - çok uzun zamandır gitmiyorum. müthiş sofra kurup bir sigara içer kalkar toplarım. yemek yapmak? tatlarını bilmediğimden imkânlı değil fakat mezestar olsa biraz da yüzsüzleşsem katılabilirim. bulaşık bir terapi stili. bi süredir iyiyim yıkamıyorum.
temizlik eldivenlerim ve saç bandımla görsen çıldırdığımı düşünüp uzaklaşırsın evden - bizimkiler öyle yapıyor. yani evet rutinim değil. bazen gerekiyor. en iyi düşünme yolu temizlikken evlerdeki teyzelerin temizlik zamanlarını ne düşünerek harcadıklarını merak ediyorum. ev hanımları tehlikeli. nitekim baltayla savaşıyorlar. kahve falındaki ihanet bulgusundan fallusu kesmeye giden kısa çizgi.
hiç iddiaya girmedim ama aklıma yattı. birkaç arkadaşıma tez yazıp karşılığında aldığım kitaplar oldu bunun dışında kitap parası iliğimi kuruttu. bir süredir e-booklardan devam ediyorum, asla tat almıyorum elbette. nook ya da kindle tipi bir edevat düşünüyorum- kullandın mı? yine de kokulu kitap tadına yaklaşacağımdan şüpheliyim. nadirkitap kargolarını alabileceğim saatlerde uyanık olmuyorum çoğunlukla. nadirkitapta da her aklıma eseni bulamıyorum zaten. küçük bıdık bir inkılâp var eve yakın onlar getiriyor siparişlerimi ama artık karşılayabilmem mümkün olmuyor. doktora ihtimalimi bisturi vasıtasıyla kestim, artık harçlık alasım yok. cvler gönderme zamanı, plazalara adım atasım yok. kendi hayatı üzerine bilinci, fikri, tahmini benim kadar az olan insan yoktur sanmıyorum. nerden geldim ben buraya? kitap parası evet. yok.
sanki bir şeyden bahsedeceğim sol şakağımda bir basınç var ama ne olduğunu henüz bilmiyorum. bulmak için yazıyorum istersen sen buraları atla. şarkılarınla ilgili ekte konuşmaya karar verdim ben de!
 - demek ki başka şey.
ah gazete! u. benim gazetem yok. amcamın her sabah milliyetini alıp işe gitmesi gibi rutinim olsun istedim hep ama hayır olmadı olamıyor. birgün? radikal? tutturamadılar ya da ben tutturamadım bilmiyorum. gazetem yok. gerçi internet üzerinden bile okumak midemi bulandırıyor son bir iki haftadır. haber almamak bir tercihtir evet ama kendime yakıştıramıyorum. aslında çok da yakışıyor bencilliğime ama yakışmasın istiyorum.
enis'e enis demene ne demeli peki? sezen'e sezen ve ajda'ya da ajda dediğini varsayıyorum. ajda'nın yeni şarkısını dinledin mi? 4 vodka ertesi sevene zulmedeni önüme getirseler hiç hoş şeyler olmaz. fakat birini sadece alkollüyken çekebiliyorsam aslında ondan hoşlanmıyorumdur değil mi? konsomatrisin dilemması. vadevır yeni dergi haberini senden okurum sanırım? onu benim için öp.
lütfen beni sınava çekme zaten bir iddiam da yok dedim ya. sınavlardan nefret ediyorum ve nefret abartılmış bir kelime değil, tüm anlamıyla dolu dolu kullanıldı. eğitim hayatım bir yerden sonra her şeyi bilmek ama sınavlara girmemek olarak tanımlanabilir. bundan bahsetmiş gibiyim?
ukalalık sevimli. artık bana kimse ukala demiyor ama dedikleri zaman -çocukken- ' bi kere ukala bilmeden bildiğini sanan demek tamam mııı ben biliyorum, bildiğimi sanmıyorum!'un cevabım olduğunu anımsıyorum. bordo tdk sözlükten öğrenmişimdir etimoloji nedir bilmiyordum elbette. onun -hâlen adını bilmeden ama- zihin pratiğine 11-12 yaşlarımda başladım sanırım, öyle anımsıyorum. kelimelere uyanmak... :) diller sökmek.
bir çevirinin bitmesi kutlanacak şey, saygı duydum. hiç kitap çevirmedim gerçi sushi for beginners gibi aptal bir şey vermişlerdi elime çooook önceden, 50 sayfa sonunda vazgeçmiştim - çeviriden ekmek yiyemeyeceğini anlamak. beni mahveden akademik makaleler oldu - zorunluluktu. hiç ilgim yoktu. sevilemezdi.
zizek ciddiye almadan okunduğunda eğlenceli olabiliyor. kalandan anladığım, zevklerimiz benzer. bu yüzden okuyup sevdiklerini bana burdan not düşersen cici olabilir. her okuyup sevdiğini yazmak da mümkün olmayacağından belki biraz daha 'oyuncaklı' olanları diyerek sınırlayabiliriz?
hiçbir sevgilim 'kitapların mı ben mi?' diye sormadı; sanırım alacağı yanıtı bildiklerinden. bir kere kitaplarım üzerlerinde kocaman iyeliğimi taşıyor sevgili öyle değil ki. 
baker'in ölümünün acısını ''dediler ki, ulus baker...'' kadar anlatan ne olabilir? çok iyi bir anlatıcı değilim zaten ama bence bundan iyisi olmazdı. dedeme ağlamadım ona ağladım. ara ara videolarını izliyorum hâlen - mazoşizm sol elden kalbe kesintisiz giden damarımızın adı.

çok dağıldı. çok dağıldım. toparlanıp şarkılara girişicem ya da onlar bana. şimdilik bilmiyorum.
çıkmadan ortalığı toplayıver bi zahmet. ben çiçeklere su verdim.

ma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder